Kaygı...
Şu bitmeyen anlamsızlık hissi, tanımlanma çabası ve kaygı, YABANCILAŞMA yüzündendir.
İnsan
varlık kabının içinde rahat etmek için, kendi izlerine, yaptıklarının
uzanımlarına dokunabilmek, dünyaya bir şey katabildiğini fark etmek ve
bununla anlamlanmak ister.
Ama hayatın kurgusu, bizi kendimizden ve ürettiklerimizden kopuk ''türetilmiş ve şişirilmiş'' tanımlarla var olmaya teşvik eder.
Başarının, gücün, cazibenin, mutluluğun hatta manevi farkındalığın nasıl bir pakete sarılmış olması gerektiği hakkında,
İnsanın zihnini ve duygularını şekillendiren bir sürü imaj tarafından bombardımana tutuluruz.
Dönem itibariyle ''IN'' veya ''OUT'' olan bu hallere ayak uydurmaya çalışarak,
Dokunulduğu zaman bir baloncuk gibi pıttt ederek buharlaşan bir takım tanımlara tutunarak,
Birilerinin gözünde ve hayatında ''bişey'' olmak için çırpınarak,
Ayakta kalmaya, anlamlı ve değerli hissetmeye çalışırız.
Ve bu keşmekeş içinde kendimizi kaybederiz.
Kaybolduğunuzu fark edince,
Yalnız, çıplak ve savunmasız olduğunuzu anlayınca,
Etrafınızdaki baloncuklara tutunmaya çalışmayın!
Zira bu kaybolma hali, ırağına düştüğünüz yeri aramak için bir çağrıdır!
Susun, durun ve sadeleşin.
Kırık dökük şeyleri yapıştırmak yerine, etrafınızı temizleyin.
Şunu bilin ki; kimse ama kimse size ''anlam'' katamaz.
Anlam ÖZ'de var olan ama üstü dünyanın pusuyla örtülü bir cevherdir.
Var olmak zaten bir anlamı olmaktır.
Kendinizi TAKDİR ETTİRTMEYE çalışmayın. Sadece var olun.
Ve var olan her şeyi takdir edin!
Var olanları ''takdir'' ederken sizi de görünmez ve tanımsız kılan değer yargılarını bir yana bırakın.
Sadece koklayın, sadece tadın, sadece bakın...
Saygıyla, usulca dokunun etrafınızdaki her şeye...
Küçük şeyler yapın ve zihninizi, kalbinizi o küçücük şeyin tüm güzelliği ile doldurun.
Karşınıza çıkanlara size yüklenip duran ''türetilmiş ve şişirilmiş'' değerleri bir yana bırakarak bakın.
Gerçeğini hissedin var olanların.
Gerçeğinden uzağa düşmüş olanları da yargılamayın. Onlara takılmayın ve onları eleştirerek avunmayın...
Zira avuntuya gerek yok!
Kendinizle yalnız kalın ve bunun ne kadar güçlü, ne kadar güven verici bir hal olduğunu fark edin.
TAM içinizden geldiği gibi yapın bir şeyleri.
Kalbinizi yaptığınız en küçücük şeye, ettiğiniz en kısacık söze bile koyun.
İnsanların bunu görüp görmemesine takılmayın, siz onları görün!
Ne kadar kayıp, ne kadar kaygılı, ne kadar yalnız, ne kadar tanımsız olduklarını, nasıl çırpındıklarını görün...
Şefkat
duyun sizinkinden çoook başka ama özünde aynı derde dair olan bu
çırpınışlara... Alışkanlıklarınıza dönmeye çalışmayın bir süre için.
Bırakın kendiliğinden sallanıp dağılsın bazı alışanlıklar, alıştığınız haller ve bağlantılar.
Onların sizi siz yapmadığını, sadece sizi belirlediklerini fark edin.
Soyulan
kabukları dert etmeyin, bırakın varlık kendini tazelesin ve kokusu
yayılsın misss gibi... Az yapın, öz yapın, kendiniz gibi yapın!
Kimseyi de kendiniz gibi yapmaya çalışmayın :) Merak etmeyin ne olur diye...
Hayat akar gelir size, sizin aktığınız gibi.