13 Aralık 2013 Cuma

Osho - 1

Tek başına olma kapasitesi, aşık olma kapasitesidir… Belki sana çelişki gibi görünür ama değildir…
Sadece tek başına olabilme yeteneğine sahip olan insanlar aşk yeteneğine, paylaşım yeteneğine, başka bir insanın özünün daha derinine gitme yeteneğine sahiptir.
Başkasına sahip olmadan, başkasına bağımlı olmadan ve başkasını bağımlı hale getirmeden…
Onlar, diğerinin mutlak özgürlüğüne izin verir…

Andy Rooney - 30'unu geçince kadınlar...


Yaşım ilerledikçe, en çok otuz yaşını aşmış bayanlara değer vermeye başladım.

İşte bunun sebeplerinden bir kaçı:

Otuz yaşını geçmiş bir kadın asla sizi gecenin bir yarısı uyandırıp "ne düşünüyorsun?" diye sormaz...

Umurunda degildir çünkü ne düşündüğünüz.

Diyor ki...

Otuzunu aşmış bir kadın TV deki maçı seyretmek istemiyorsa, söylene söylene TV 'nin karşısında yanınızda oturmaz...

Yapmak istediği bir şeyi yapar. Ve bu genellikle daha enteresan bir şeydir.

Otuz yaşını aşmış bir kadın kendini yeterince iyi tanır ve kendinden emindir...

Kim olduğunu, ne olduğunu, ne istediğini, ve kimden istediğini bilir.

Otuzunu asmış çok az kadın onun hakkında ya da yaptıkları hakkında ne düşündüğünüzü önemser.

Otuz yaş üstü kadın çoğunlukla büyük aşklara, ömür boyu sürecek bağlılıklara doymuştur.

Hayatında en son ihtiyacı olduğu şey bir başka mız mız, devamlı söylenen, ne yapacağına karışan, yapışkan bir aşıktır.

Otuzunu aşmış kadın, ağırbaşlıdır.Bir operanın ortasında ya da pahalı bir restoranda sizinle çığlık çığlığa

kavga etmesi cok nadirdir...

Ha tabi hakettiyseniz, size vururken de hiç tereddüt etmez, sonuçlarına katlanmayı da planlayarak...

Otuzunu asmış kadın övgüler yağdırmakta çok bonkördür, çoğu hak edilmemiş bile olsa...

çünkü takdir edilmemenin ne olduğunu iyi bilir.

Otuzunu asmış kadın sizi bayan arkadaşlarıyla rahatlıkla tanıştıracak kadar kendine güvenir...

Daha genç bir kadın, en iyi arkadaşını bile görmezlikten gelebilir, yanındaki adama güvenmediği için.

Otuz yaşın üstündeki kadın sizin onun arkadaşına ilgi duymanızı hiç sallamaz..... arkadaşının onun aldatmayacağını bilir.

Kadınlar yasları ilerledikçe medyumlaşırlar. Ona günah çıkarmanıza Hiç gerek yoktur... Onlar her haltınızı bilirler.

Otuz yaşını aşmış bir kadın Kıpkırmızı bir ruj sürdüğünde bu ona çok yakışır. Ama daha genç kadınlarda böyle değildir. Çiğ durur...

Otuz üstü kadınlar açıksözlü, doğrucu ve dürüsttürler... Onun için ne anlam taşıdığınızı merak etmenize gerek yoktur...

Ne kadar geri zekalı olduğunuzu bir çırpıda açık açık söyleyiverir...

Eğer bir geri zekalı gibi davrandıysanız...

Oğuz Atay - Korkuyu Beklerken





İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı.
Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar.
Ya da hiçbir şey çıkmaz.

8 Kasım 2013 Cuma

Oğuz Atay - Tehlikeli Oyunlar


Kendinden veriyorsun ve durmadan eksiliyorsun. Oysa bazı insanlar oldukları gibi kalarak elde ederler istediklerini.

4 Kasım 2013 Pazartesi

John Steinbeck

İnsanlar ikiye ayrılırlar:
Başkaları için yaşayanlar,
Başkaları sayesinde yaşayanlar.
Sorun olanlar, çözüm olanlar…
Ümit kıranlar, ümit verenler…
Dert üretenler, deva üretenler…
Şikayet edenler, çare bulanlar…
Aynı havayı soluyan,
Aynı sıkıntıyı yaşayan,
Aynı sevince ortak olan iki insandan biri dert küpü olur çıkar, diğeri deva küpü.
Biri şikayet üretir, öbürü çare.
Biri yük olur, öbürü yük taşır.

Kasımda aşk başkadır...


Melih Cevdet Anday

Bir misafirliğe gitsem
Bana temiz bir yatak yapsalar
Her şeyi, adımı bile unutup 

Uyusam.

Kalktığımda yatağım hâlâ lavanta koksa,
Kekikli zeytinli bir kahvaltı
hazırlasalar,
Nerde olduğumu hatırlamasam,
Hatta adımı bile unutsam..

Melih Cevdet Anday

Murathan Mungan - Mutluluk

Huzurluyum. Mutluluk benim için hiçbir zaman önemli olmadı. Daha çok raslantı gibi yaşadım mutluluğu. Kısa anların hediyesi gibi. Yaşamın karşıma çıkardığı bazı anlar, benim için mutluluk demekti, o kadar..

25 Eylül 2013 Çarşamba

Murat Menteş



Olcay Derecik

“Tek sevenim sen ol…
Geri kalan dünya nüfusuna konuyu ben açıklarım.”

Olcay Derecik.

Neyzen Tevfik - Yaşam

Yaşam üzerine fazla geldiği zaman onu zorlama

Biraz duraksa, neler olup bittiğine anlam verme

Mutlaka yanlış bir şey oldu ve düşüncelerin ile dileklerin aynı orantıda değildi

Ve varlığın ile buluşamadı

Sorun yok, sadece bekle

Güneş doğacaktır, çimler yeşerecektir

Çiçekler açacaktır

Rüzgâr esecektir

Ve yağmur yağacaktır, zorlamaya gerek yoktur

Olması gereken kendiliğinden olur

İzlemene devam et, şahitlik güzeldir

Hem olayın dışındasındır hem de içinde

O bir dengedir

O anlamlıdır

Şahit ol, tanık ol, olan ile bütünleş

Güzellik olanların içinden filizlenecektir; zorlamaya gerek yoktur

Olması gereken kendiliğinden olur

Hayat üç buçukla dört arasındadır

Ya üç buçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın
Ben sana hep üşüyordum,
çünkü kıştım...
Nakıştım, bakıştım,
inkar etmiyorum da.
Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım...
Ve lütfen inkar etme,
sana en çok, en çok ben yakıştım...
Ve lütfen inkar etme;
Sana en çok ben yakıştım.

Özdemir Asaf

 

Emrah Serbes - Seni Seviyorum

- Seni seviyorum dedi mi sana?

- Demedi. Ama seviyor gibiydi. Bana öyle geliyordu yani. Tamam benim gibi sevmiyordu belki ama sevecekti. Benim sevmesi için gereken her şeyi yapıyordum. Tek istediğim umudumu kırmaması ve bana biraz güvenmesiydi.

- Öyle olur mu lan? Sevmek denilen şey böyle bir şey değil. Süs bitkisi gibi ışığı suyu sağlayınca yeşertip büyütemezsin onu. Sana karışık gibi görünen şey aslında çok basit. Birini seviyorsan seversin, sevmiyorsan da sevmezsin. Bazen de ikisi birbirine karışır.

- Peki abi, sevip sevmediğini nasıl anlarsın?

- Bak o biraz karışık işte. Bir sevgilim vardı benim. Sürdü bir süre. Geçmiş zaman. Neyse bir hafta sonu beraberdik bununla. Gezdik, yedik, içtik falan. Sonra pazar akşamı trene bindirip uğurladım Ankara’ya. Trenden inince aradı hemen beni. Sanki az önce yanından ayrılmışım gibi değil de aylardır görüşmemişiz gibiydi. Bir ara peş peşe seni seviyorum dedi. Seni seviyorum seni seviyorum seni seviyorum… Çok hoşuma gitti elbet. Biraz daha konuşup kapattık.

- Ee, sonra?

- Salı günü ayrıldık, yine bir telefon konuşmasıyla. Eski sevgilisi aramış bunu, buluşmuşlar. Sonra aslında birbirlerini unutamadıklarını fark edip tekrar denemeye karar vermişler. Ne deniyorlarsa artık. Bozuldum tabi. Ağladım, yalvardım, tehdit, küfür kıyamet.. Ama faydası olmadı tabi.

- Yani yalan mı söylemiş? Sevmiyor muymuş seni?

- Bilmiyorum. Başta öyle zannettim tabi. Sonra zaman geçince şöyle düşünmeye başladım. Belki o ana kadar ve öncesinde gerçekten sevmiştir beni. Hatta belki insan aynı anda iki kişiyi bile sevebiliyordur. Yani belki yalan söylememiştir.

- Yani abi?

- Yanisi şu. Sen artık bir şey yapma. Bırak. Eğer seviyorsa seviyordur. Sevmiyorsa da sevmiyordur. Üzerine gitmenin, sıkıştırmanın hiçbir faydası olmaz. Bırak. Sevecekse seni, sever. Sevmeyecekse de ne yaparsan yap sevmez. O yüzden hezeyana kapılıp saçmalama.

- İyi de abi, ben onu çok seviyorum.

- Biliyorum. Bakma inanmaz gibi durduğuna, bence o da biliyordur. Ama şunu unutma bu tek başına hiçbir işe yaramaz. Eğer birini seviyorsan ve o seni sevmiyorsa bundan çok güzel kaos çıkar. Bir sürü şiir, sağlam bir roman ve anlatacak bir sürü hikaye çıkar. Uykusuz geçen geceler, parklarda içilen şaraplar, yerli yersiz kıskançlık krizleri çıkar. Ama sevgine karşılık çıkar mı? O biraz zor işte.

Emrah Serbes.

13 Eylül 2013 Cuma

Shakespeare

"Rüzgara, gelgite ya da denize aldırmıyorum artık. Zamana ya da kadere isyan etmiyorum, bana ait olan bana gelecek çünkü."

9 Eylül 2013 Pazartesi

Aret Vartanyan - Gerçekten Yaşıyor Musun

Kaybetmek korkusu öyle bir sarıyor ki bizi, kaybetmemek için çırpınıyoruz. Bundandır konuşmak isterken susmamız, kendimizi eksilte eksilte fazlasını vermemiz. İyi çocuk olmak olur derdimiz; kimse bırakmasın, terk etmesin bizi. Sanırız ki biz verdikçe, daha çok sevecek, daha çok anlayacaklar bizi. Bazen gördüğümüz halde görmemezlikten geliriz birçok şeyi. Sanırlar ki, kandırıldık, uyuduk, fark etmedik. Oysa sen yüreğine taş basarak gözlerini başka yana çevirmişsindir. Bil ki, gerçekten senin olan hiçbir şey seni bırakmaz. Yeter ki sen kendini terk etme..


Orhan Veli Kanık - Baharın İlk Sabahları

Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda.

Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: "Sıkıntılar duradursun!"
Şairliğimle yetinir,
Avunurum.

Orhan Veli Kanık - Yatağım

Yatağım
Ben ki her akşam yatağımda
Onu düşünüyorum.
Onu sevdiğim müddetçe
Yatağımı da seveceğim....

Orhan Veli Kanık - Güzel Havalar

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

Orhan Veli Kanık - Bedava

Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.

Orhan Veli Kanık - Hürriyete Doğru

Gün doğmadan, 
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola. 
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında, 
İçinde bir iş görmenin saadeti, 
Gideceksin 
Gideceksin ırıpların çalkantısında. 
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı; 
Sevineceksin. 
Ağları silkeledikce 
Deniz gelecek eline pul pul; 
Ruhları sustuğu vakit martıların, 
Kayalıklardaki mezarlarında, 
Birden 
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda. 
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin; 
Bayramlar seyranlar mı dersin, 
Şenlikler cümbüşler mi? 
Gelin alayları, teller, duvaklar,  
Donanmalar mı? 
Heeey 
Ne duruyorsun be, at kendini denize: 
Geride bekliyenin varmış, aldırma; 
Görmüyor musun, Her yanda hürriyet; 
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; 
Git gidebildiğin yere...  

5 Eylül 2013 Perşembe

Jiddu Krishnamurti - 1

Sizce yere düşen bir yaprak ölümden korkar mı? Bir kuşun ölümden korkarak yaşadığını düşünür müsünüz? Kuş ölüm ne zaman gelirse ölümle o zaman tanışır. Ama ölümden endişe duymaz. Böcekleri yakalaması, yuva yapması, şakıması, uçmanın tadını çıkara çıkara uçmasıyla, daha çok yaşamakla ilgilenir. Hiç kanatlarını çırpmadan rüzgar tarafından taşınarak gökyüzünde süzülüşünü izlediniz mi kartallların? Ne kadar ebedi bir zevk içinde görünüyorlar... Ölümden endişe duymuyorlar. Ölüm gelirse problem değil, yok olurlar. Ne olacağı ile ilgili endişeleri yoktur, bir andan diğerine doğru yaşarlar. Değil mi ? Biz insanoğlu, bizler her zaman ölümden endişe ederiz. Çünkü biz yaşamıyoruz. Sorun bu. Biz ölüyoruz. Yaşamıyoruz...

4 Eylül 2013 Çarşamba

Nazan Bekiroğlu

Ne yaptımsa denize bakarak yaptım. Denize bakarak işlediğim hatalar da denize bakarak bulduğum doğrular kadar gerçekti. Dahası denize bakarak yandım denize bakarak dayandım.

3 Eylül 2013 Salı

Güven Adıgüzel - Çay


Çay içmeyen adama neden güvenilmez?

Çay üç özelliğinden dolayı kutsal bir sıvıdır.

Birincisi; sınıfsız bir içecektir, ayakkabı boyacıları ile ceo’ların ortak içeceğidir. Sınıfsal kaynaşma sağlar. Her statüden insanın tükettiği bir sıvı olup, içecekte eşitlenmenin sembolüdür aynı zamanda. İkinci olarak zamansızdır; sabah kahvaltısında, öğlen yemeği sonrasında, akşam üzeri, yatmadan önce yani günün her saati içilebilen tek içecektir. Üçüncüsü; Muhabbetin demini aldırır. Çay olmadan yapılan sohbetlerin hiçbir tadının olmadığı malumunuzdur.

Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız. Yok ben çay sevmem, çayla aram iyi değildir gibi hezeyanlar delikanlı bireylere yakışmaz. Çay içmeyen adamı anlamak zordur. Eğer bir rahatsızlığı yoksa, ki çay sıhhat verir. O kişinin niye çay sevmediği bizim için ciddi bir sorun olarak masada duracak ve dostluğumuzu sorgulatacaktır. Zamansız mekansız sınıfsız bir içecek olarak çaya karşı yapılan bu haksızlık ve sevgisizlik bizi yaralar. Çay içmeyen adam şüphelidir. Ona güvenemeyiz. Çünkü ince belli bardakta tüten nefis dumanıyla, karanfil kokulu sıcak ve demli bir çayı yudumlamamış insan, Anadolu’yu, bozkırları ve kırılgan yağmurlarımızı tatmamış demektir, kırkikindilerle yıkanmamış, gökyüzünü tanımamış demektir. Çay içmemenin hiçbir mantıklı izahı olamaz. Çay içmeyen adama güvenemeyiz çünkü buralardan ve bu toprakların kadim içecek kültüründen fersah fersah uzaklaşmış bir adam bizi tedirgin eder.

Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız.

Nuri Bilge Ceylan

Biri ölür üzülmezsiniz, sonra sandalyeye asılı hırkasını görürsünüz, o hırkanın duruşu kalbinize oturur.

Nuri Bilge Ceylan


Dostoyevski

Şunu bütün ciddiyetimle söylüyorum ki, birçok kez böcek olmak istedim. Ancak bana bu onur bile bahşedilmedi. Baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır. Gerçek, tam bir hastalıktır. Sıradan bir bilinç, insanın yaşamı için fazlasıyla yeterlidir. Yani şu şanssız on dokuzuncu yüzyılımızın gelişmiş insanına, gerekli olan bilincin yarısı, hatta dörtte biri bile yeterlidir.

Ali Lidar




Kimseyle konuşmuyorum. Böyle daha iyi oluyor sanki. Bir anlamı olduğundan değil. Konuşamadığımdan da değil. Canım istemiyor sadece. Aslında canım isterse bir saksı bitkisiyle hava durumu hakkında bile konuşabilirim. Ama hiç canım istemiyor işte. Sahiden de hiçbir şey söylemeden susarsam ne demek istediğim anlaşılabilir mi ki?

Elisabeth Kubler Ross



Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist olan insanlardır. Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar...

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Murathan Mungan - Aşkın Cep Defteri

Aşkınızı herkesle konuşmayın: Ben bu hatayı, hayatım boyunca yaptım. Bazı konular, herkese göre değildir. Hayatın diğer alanlarında kendimize, iyi-kötü bir sınır, bir ölçü getirirken, aşk söz konusu olduğunda, herkesle konuşulabilir bir şey sanırız onu. Oysa aşk da siyaset gibidir, herkesle tartışılmaz.

27 Ağustos 2013 Salı

Mevlana


 



Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla.

Edward Morrison

Temizlik yaptım bugün...
Hem de tüm benliğimde
Bütün kaslarımı, sinirlerimi, kemiklerimi hatta kanımı bile temizledim.

Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce.
Görmenizi isterdim.
Nasıl da çok yer kaplıyorlarmış inanmazsınız.
Bağışlamayı yerleştirdim yerine özenle.
Titizlikle her birinin üstüne ektim tohumlarını.
Her yere görebildiğim göremediğim her yere serptim.
Atarken kırgınlıklarımı bakmadım neydi onlar diye.
Gelecek geçmişten çok daha fazla yaşanası.
Bakmadım merak da etmedim.
Bağışlamayı ekerken tekrar kırılmaktan korkuyordum belki.
Kıskançlığımı çıkardım.
Meğer ben ne az kıskançmışım.
Çok kolay oldu. Sevindim.
Sanki kaybetmiş bir eşyamı bulmuş gibi oldum.
Çok şükür ki kin ve nefret yoktu yüreğimde.
Nasıl temizlerdim hiç bilmiyorum.
Sıra korkularıma gelmişti.
Çıkarmaya bile korktum önce.
Ne de çok alışmışım onlarla yaşamaya.
Bunca acı ve endişeye nasıl alışılır
İçten içe bir sevgi nasıl duyulur anlayamadım.
Yerini toprağını sevmiş mor bir menekşeydiler.
E... ne de olsa iyi bakmıştım onlara.
Her gün yeni yeni korkular ekleyip endişelerimle sulamıştım.
Mutluluklarımı ümitlerimi ne de çok ihmal ettiğimi anladım o an.
Bu ilgiyi onlara verseydim her gün onları düşünüp birer umut daha ekseydim; almadan verip beklemeden sevseydim.

Her şeyden önce içimdeki gücün ve sevginin daha fazla farkında olsaydım böyle bahar temizliklerine ihtiyacım kalmazdı.
Çok zorlandım korkularımla.
Birbirlerinin içine halkalar misali girmişlerdi.
Kenetlenmişlerdi adeta.
Ama onları da sevgiyle çıkardım. .
ve onları yaşamaktan hem de bir zamanlar bir kabus gibi yaşamaktan pişmanlık duymadan çıkardım. .
Kızsaydım onlara bağırıp çağırsaydım.
yine dönüp dolaşıp geleceklerini biliyordum.

Temizlik yaptım bugün. .
Bahar temizliği.
Neşe ektim hoşgörü güven sevgi ektim. .
Almadan vermeyi sevilmeden de sevmeyi paylaşmayı ektim. .
Korkusuzlukları ektim alabildiğine...
Saatlerce ektim korkusuzluğu...
Mutluluk ektim doğallık.
Sonsuzluk...
Bağışlama ektim.
Sevgi ektim her hücreme.
Coşku heyecan sessizlik ektim.
Tüm güzel fikirler sessizken geliyor bana...
Kabullenme ektim.
Baş eğme değil.
Olduğu gibi kabullenme ...

Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna

Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.

Eckhart Tolle

Romantik aşk ilişkisinin böylesine yoğun ve evrensel olarak peşinden koşulan bir deneyim olmasının sebebi, böyle bir deneyimin, insanın, aydınlanmamış ve tatmin edilmemiş haldeki durumunun bir parçası olan, derin korku, eksiklik, ihtiyaç duyma ve tamamlanmamışlık halinden kurtulmasını vaad eder görünmesidir.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Şems-i Tebrizi

Aradığın şey o kitaplarda değil, aradığın şeyi okuyarak bulamazsın. Sende eksik olan şeyi gözlerinle tamamlayamazsın. Aradığın şeyi dünyada arayacaksın, aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın. Dünyadaki tüm kitaplar, tüm hesaplar, akıl oyunları, sayfalarca laflar, sevginin yerini tutmaz. Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın.

William Shakespeare

  • Sözlerin uçuyor havaya, ama düşüncen yerde..Öz olmayınca söz yükselmiyor göklere...!
  • Beklentiler daima yaralar.

Tolstoy

Sevdiğin insanları kaybetmeye alıştığın zaman.
Hayatı önemsememeye başlıyorsun..

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Cemal Süreya

Bir şeyiniz olayım sizin,
Hani nasıl isterseniz,
Oğlunuz, kiracınız, sevgiliniz;
Dünyanın bir ucuna
Birlikte gider miyiz ?

Ümit Yaşar Oğuzcan

Bir ateşim yanarım külüm yok dumanım yok

Sen yoksan mekanım belli değil zamanım yok

Fırtınalar içinde beni yalnız bırakma

Benim senden başka sığınacak limanım yok


Tolstoy - İtiraflarım

“Ne istediğimi kendim de bilmiyordum; hayattan korkuyordum, hayattan kaçıp uzaklaşmak istiyordum, ama gene de hayattan bir şeyler bekliyordum.”

Stefano E.D'Anna - Zaman


Bir kişi ne düşlerse, artık o gerçek olmuştur. Sadece görünür hale gelmesi biraz zaman alır.
                                                      DÜŞ + ZAMAN = GERÇEKLİK

Stefano E.D'Anna


Antoine de Saint-Exupéry -Küçük Prens


Mevlana - Öğrendim

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda, evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra, yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da, asıl yürüyüşün, kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin, kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin, namussuzluk olduğunu;
Gerçek namusun, günah elinin altındayken günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
“lezzet” kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Behçet Aysan

yağmuru
ve kitapları al yanına
bir de yüreğini sadece…

Behçet Aysan.

1 Ağustos 2013 Perşembe

Tebrizi

Eğer hala kızıyorsan kendin ile olan kavgan bitmemiş demektir.
Eğer hala kırılıyorsan gönül evinin tuğlaları pekişmemiş demektir.
Eğer hala kınıyorsan; af makamına ulaşmamışsın denmektir.
Eğer hala koşulsuzca sevmiyor ve sevginde ayırım yapıyorsan; hala vesveseye uyuyor, içindeki sevginin yoğunlaşmasına engel oluyorsun demektir.
Eğer hala ''Ben'' demekten vazgeçmiyorsan; dizginlerin hala nefsinin elinde ve sen bu esarete boyun eğiyorsun demektir.
Eğer hala musibetlere yana yana üzülüyorsan; gerçeği bilmiyorsun demektir.
Eğer hala şikayet ediyorsan HAKİKATİ göremiyorsun demektir.

Tebrizi

Ömer Hayyam - Kimse Bilmez

Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Seher yeli eser, yırtar eteğini gülün;
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye?
Kimse bilmez, kimse bilmez.

Aşık Veysel

Benim sana verebileceğim çok bir şey yok aslında..
Çay var içersen,
Ben var seversen,
Yol var gidersen..

Ali Lidar - Alengirli Şiir

Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
Nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
Belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
Biraz Nietzsche biraz Kant kafan karışmış belki
Parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
Kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
İyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
Sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
İşin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.
Küsmesi, barışması, ayılması, bayılması
Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
Hepsi ağzıma sıçtı..

Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
İçime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
Ben seni severim sevmesine de
İş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim.

Ece Temelkuran - Aşk


Aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir...

Gözün başkalarını da görüyorsa sevdiğini sevmiyor musundur artık?

Birini sevmek topyekûn kapattırır mı "dükkânı"? Kepenklerin inmeli midir, elenmiş un varsa elek asılmalı mıdır duvara?

İnsan güzel adamları ve güzel kadınları "görüyorsa" hâlâ, hâlâ "bakıyorsa", aklından "Acaba?" diye geçiyorsa, aslında o kadar da dolu değil midir içi?

Bir boşluk mu vardır aslında? Ondan mı yani mesela?

Liseli bir meram gibi görünen bu bahis, derdi ömürlüktür esasında. Eğer bir tür "kalbî lobotomi" olabilseydi, birini sevince artık ömrünün sonuna kadar kafan karışmasaydı hiç, başka bir şeyi, başka kimseyi düşünemez hale getirilebilseydik kendimizi bir ameliyatla...

Oh! Ne şahane olurdu. Konu kapanır, işimize bakabilirdik. Ne ki hayat bölünüyor ortasından bazen. Nar gibi çatlıyor kalp yumuşak karnından. Dağılıyoruz kırmızı kırmızı, toparlayamıyoruz tanelerimizi.

Ama işte kalbimiz çırpıştı diye hata da yapmak istemiyoruz; hayatlarımız çok fena kıymetli. Tanıdığımız, sevdiğimiz, güvendiğimiz, alıştığımız hayatı bırakmak, bir güzele feda etmek elimizdekini de vicdani bir mesele.

Bir vicdan ve korku terazisi çalışıyor hep içimizde. Ne kadar korkuyoruz kaybettiğimizin yerini dolduramamaktan? Kalbimiz buruşacak mı kapılmasak hiç o yeni rüzgâra? İhtiyarlamış gibi mi hissedeceğiz? Başlangıcın heyecanı mı daha büyük yoksa kaybetmenin korkusu mu? Bir yeni ile karşılaştığımızda içimizin karmaşık hesap makineleri başlıyor tam yol çalışmaya.

Günahın lezzeti

Yanımızdaki, hayatımızdaki meşru olandır hep. Kabul edilmiş olan, arkadaşlarımıza tanıştırılmış olan, bizimle birlikte hatırlanan, birlikte hatırlandığımız kişi. Birini bırakmıyorsun ki bıraktığında, kendinin onunla tanımlanmış halini de bırakıyorsun aslında. Kendinin o kabuğunu bırakmak kolay mı?

Diğer yandan günah, her zaman daha lezzetlidir sevaptan. Ah günah! Bir nar gibi çatlar ve çatlatır insanı ortasından.

Ne çok kırmızıymış için, görür ve hayret edersin kendine. Neler neler yapabilirmişsin meğerse! Yeni insan hayretleriyle gelince meclise, minderler kaldırılır, döşekler havalanır. Ah! O tatlı günaha yer mi bulunmaz!

Ama ya eğer hayat güvenmek demekse? Ama ya hayat aslında bir hayretten uzun sürerse? Mesele budur ve hiç hakiki anlamda hesaplanamaz.

Ama bilirsiniz siz de, nar bir kere çatlarsa kimse taneleri toparlayamaz. Çatlatmayayım desen nar kıpırdar kıpırdar, duramaz. Ve kimse böyle büyük kararları verecek gücü kendinde bulamaz. Kimse doğrunun ne olduğunu, benim diyen kimse, bilemez.

İşaret ver hayat!

Kimse sevilmemeyi göze alamaz. O yüzden kimse kimseyi terk etmek istemez, karşıdaki anlasın da gitsin isteriz hepimiz. Ya gitmezse? O zaman bu büyük ve tehlikeli ve günahlı kararlar bize kalmasın isteriz.

Bir işaret versin hayat. Biz istemeden olsun, kalbimize hesap verirsen "Başka ne yapabilirdim ki?" demeyi dileriz.

Öyle bir şey olsun ki kaçınılmaz olsun günah.

Öyle bir şey olsun ki sen sorumluluğunu alma olanların.

Öyle bir şey olsun ki, tufan gibi alsın götürsün seni. Sen seçmemiş ol başına geleni. Bedeli ödenmesin yani. Nar kendi kendine çatlasın.

Sen dur öylece. Ellerin iki yana açık. "Ne yapabilirdim ki? Olacağı varmış" de. Çatlasın nar, saçılsın hayatın yerlere...

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Aziz Nesin - Çocuklarıma

Diyelim ıslık çalacaksın ıslık
Sen ıslık çalınca
Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes
Kimse çalamamalı senin gibi güzel

Örneğin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın
Senden önce kimse saymamış olmalı
Senin saydığın gibi doğru ve güzel
Hem dalgaları hem saymasını severek

De ki sinek avlıyorsun sinek
En usta sinek avcısı olmalısın
Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta
Örgüt yoksa seninle başlamalı

Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun
Düşün düşünebildiğince üç boyutlu
Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya
Sanki senden önce düşünen hiç olmamış

Dalga mı geçiyorsun düşler mi kuruyorsun
Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum
Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
Böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler

Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
De ki bütün işe yarayanlar
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar

Zeki Demirkubuz

Gösteriş budalası insanlardan, gösterişli laflardan, gösterişin kendisinden nefret ederim. Yalakalardan, yalakaca edilmiş laflardan ve davranışlardan da nefret ederim. Gerçeği, içtenliği, dürüstlüğü çok severim. Ve Dostoyevski'nin dediği gibi gerçeğin her şeyin üstünde, zavallı egolarımızın bile üstünde tutulmasını isterim. Arkadaşlığın karşılıklı, açık sözlü, yalansız olanı ve içten olanı için canımı veririm. Arkadaşlık hassaslık ve incelik isteyen bir iştir; hiçbir şekilde kabalığa, alaycılığa, özensizliğe gelmez.

Oscar Wilde - Yaşamak


Yaşamak yürek ister; belki de bu yüzden dünyaya gelenlerin çok azı yaşar. Çoğunluğu yalnızca yaşadığı günü kurtarır, var olmakla yetinir ve kendi varlığı altında ezildikçe ezilir. Değiştiremeyeceği gerçekleri olduğu gibi kabul etmek ve bu değişmezlikten kendine yeni bir yaşam sevinci yaratmak da yürek ister; değiştirebileceğini değiştirmeye çalışmak da. Sanıldığı gibi insanı korkutan; dünya, zorluklar, yaşam koşulları ya da başkaları değildir. İnsan en çok kendisinden korkar; kendi duygularından, kendi güçsüzlüklerinden, kendi zaaflarından, kendi acılarından, kendi coşkularından ürker. Yaşama her dokunuşunda, duygularının alevlenip kendisini yakacağından çekinir. Onun için kaçar yaşamdan, aşktan kaçar, öfkeden, hareketten, sevinçten, kendisinden kaçar. Korku yüzünden yaşanamamış bir yaşamı ellerinde taşımaktan yorularak, kendisine uydurduğu bin bir türlü mazeretle yaşama arkasını dönmeye, gizlenmeye uğraşıp, gizliden gizliye yok olmaya çabalar.

Korku kendine acımayı getirir; kendini zavallılaştırmaya başlar yaşamdan korktukça. Yaşamla yüz yüze gelmektense ağır ağır erimeyi tercih eder. Korktukça azalır gücü; korkuyla yaralanan bedeni artık en küçük bir dokunuşta acıyla inler. Her acıda korkusu biraz daha artar ve girdap gibi çeker içine güçsüzlük onu. Kendi korkusuna kalkıp kader der sonra, korkuyu değiştirilmez bir gerçek, alnına yazılmış bir yazgı olarak görür. Yeni bir aşkın düşüncesi bile titretir onu. Kalabalıktan korktuğu kadar yalnızlıktan da korkar. Hayatın hiçbir haline dayanamaz durumlara gelir. Sırtında yaşayamadığı hayatı, önünde yaşanacak günleriyle, kendi geçmişiyle geleceği arasında sıkışır kalır artık.

Kendi duygularıyla kuşatılır; döndüğü her yanda bir düşman gibi kendi duyguları çıkar karşısına. Şu yana dönse orada bir mutluluk vardır ama o mutluluğu değil mutluluğun arkasında gölgesi sezilen acıyı görür. Bu yana döndüğünde bir isyanın şevki vardır ama o isyanın çekiciliğini değil o isyan için ödenecek bedelin ağırlığının fark eder. Beri yanında bir aşk bekler onu ama o aşkın arkasından gelebilecek terk edilme ihtimaline diker gözlerini. Her kıpırtıyla örselenebileceğinden çekindiği için kıpırdayamaz bile yerinden; yaşama yaklaşabilmek için bir tek adım bile atmaya yetmez cesareti.

Ona sevinci gösterseniz; “ya sonra” diye sorar! Aşkı gösterseniz, gene ayni sorudur onun aklini kurcalayan; “ya sonra”! Öfke, coşku, dostluk, sevişme, başkaldırı, direnme hep aynı soruyu sürükler peşinden; “ya sonra”. Bilinmeyen bir “ya sonra” için bilinenlerin hepsini ıskalamayı kabullenir. Ama ne garip, duygularından, yaşanacakların sonrasından korkanlar, acıdan sakınanlar çeker en büyük acıyı. Yaşanmamış bütün duyguları zehirli sarmaşıklar gibi boy atıp ruhlarına dolanır. “Sonrası umurumda bile değil” deyip yaşamla kucak kucağa gelenlerden çok daha fazla yarayı yaşayamadıkları için alırlar. Yakınıp dururlar; çektikleri acılardan söz ederler. Acıyı da çekerler gerçekten ama acıdan korktukları için bunca acıyı çektiklerini görmezler bir türlü. Yaşamanın cesaret istediğini fark edemezler. Onun için çok az insan yaşar; çoğunluk yalnızca gününü kurtarır. Yaşanmamış günlerin altında inleyen çaresiz bir köle gibi yitik bir hayatı taşır güçsüz omuzlarında.

Kendi gerçeklerimiz, kendi duygularımızdır bizi böylesine ürküten; çatal diliyle tıslayan bir yılan görmüş tavşan gibi kendi kendimizi hareketsiz bırakan. Ve ne kadar çok korkarsanız, korkunuz o kadar artar. Ne kadar yaşarsanız, cesaretiniz o ölçüde bilenir. Yaşayamıyorsanız eğer, bu başkalarından dolayı değildir. Sizi güçsüzleştiren, sizi çaresizleştiren, sizi isyanlardan alıkoyan, değiştiremeyeceklerinizi kabul etmenize engel olan, değiştirebileceklerinizin üstüne gitmenize izin vermeyen, sizi yaşatmayan, sizin kendi korkularınızdır.

Oscar Wilde.

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Zülfü Livaneli - Serenad

Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi. Dünyanın kötülüklerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama.



18 Temmuz 2013 Perşembe

Erich Fromm - Sevme Sanatı

Gerçek sevgi, sonunda ayrılık var gibi görünse bile,
insanın sevdiği kişiyi mutlu olacağı yere doğru uğurlamaktan çekinmemesidir. Eğer kişi sevdiğini uğurlamaktan çekinir ve sahiplenmeye kalkarsa, kendine hizmet etmiş olur.

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Nazım Hikmet - Deniz

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.


Aziz Nesin - Öyle bir ağlasam

Öyle bir ağlasam
Öyle bir ağlasam çocuklar
Size hiç gözyaşı kalmasa.

Öyle bir aç kalsam
Öyle bir aç kalsam çocuklar
Size hiç açlık kalmasa.

Öyle bir ölsem
Öyle bir ölsem çocuklar
Size hiç ölüm kalmasa.

28 Haziran 2013 Cuma

Charles Bukowski - En İyi Adamlar Yalnızken Güçlüdür

seçimini
zekice
yapmak
yarılamaktır
zafere giden yolu;
diğer yarısı
kayıtsızlıkla
fethedilir.

bir yanda
istediğin
her şeyi
söyleyebilirsin,
öte yanda
mecbur
değilsin.

ben
bir şekilde
ikisini de
yapmayı
becerdim.

bu yüzden
benimle
bir sorununuz varsa
size
aittir

William Shakespeare

Durma üz kendini üzebildiğin kadar, hatalarını düzeltecekse. Düşünme hiç şu anını, düşüncesizlik garantiliyorsa yarını. Ve kork ölümden ölesiye, korkun seni ölümsüzleştirecekse..

William Shakespeare

Orhan Veli Kanık - Yaşamak


 
Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek Çamlıca tepesine...
-Bin türlü mavi akar Boğaz'dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.


Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hala yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;

Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.

Lars von Trier


- Neden gözün kapalı yürüyorsun?
- Bütün yolları ezberledim
- Ama düşebilirsin
- Bütün düşüşleri de ezberledim.

Dancer in the Dark - Lars von Trier.

Hermann Hesse

"Bir kez kaçar uçurtman, sonra gökyüzüne küser insan.."

Hermann Hesse.

Turgut Uyar - Binlerce

Binlerce pazartesi geçti ömrümde
Hangisiydi o çıkaramıyorum
Bir kiraz yediğimi hatırlıyorum kurtluydu
Demek oldukça eski

Bir de saçmasapan şeyler
Bir kızın dizaltını örneğin
Bir adamın çirkin sigara içişini

Nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada
Hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna
Kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil
Kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana
Güzel bir öğle vakti
Eski güzel bir akşamı hatırlayarak
Sonra dopdolu şeyler
Damacanalar gibi
İçim kabarıyor

Sonu olsun diyorum
Neyin sonu ama
Hiç değilse bu taş basamakları

Zorla - Ah! Muhsin Ünlü

Zorla şiir yazılmaz
Zorla seni de sevemem
Ama sen biraz zorla ve sev beni..

Ah! Muhsin Ünlü.

Feridun Düzağaç - Beni vur

Oysa ben bu gece yüreğim elimde
Sana bir sırrımı söylecektim
Şu mermi içimi delmeseydi eğer
Seni alıp götürecektim.

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Martha MEDEIROS

Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar.


Martha MEDEIROS

16 Mayıs 2013 Perşembe

Kurt Cobain - I


Osho - I

Eğer kendi merkezinde değilsen, kim olduğunu bilmiyorsan, gerçekten ilişki kuramazsın.

Kendini bilmeden kurulan ilişki tümüyle bir yanılsamadır. Diğeri seninle ilişkide olduğunu zanneder, sen onunla ilişkide olduğunu zannedersin; ne sen kendini tanıyorsun, ne de o kendini tanıyor. O zaman kim kiminle ilişkide? Hiç kimse yok! Sadece iki gölge oyun oynuyor. Ve ikisi de gölge olduğundan, ilişkide bir varlık yok. Ben bunu sürekli görüyorum: İnsanlar ilişki kuruyor, ama ortada bir varlık yok. İlişki kuruyorlar, çünkü eğer ilişki kurmazlarsa, yalnızlığa düşüp kaybolacaklarını sanıyorlar. O yüzden, düştükleri anda zıplayıp yeniden ilişkiye giriyorlar. Herhangi bir ilişki, hiç ilişki olmamasından daha iyi; düşmanlık bile olsa tamam, en azından insan kendini boşta hissetmiyor.

İşte bu yüzden, bu boşluğa girmelisin. Cesaretini topla ve içeri gir. Çok kederli ve yalnız bile hissetsen, endişelenecek hiçbir şey yok; bu bedeli ödememiz gerekiyor. Ve bir kere kendi kaynağına ulaştığın zaman, her şey tümüyle değişecek, ve dışarıya bir birey olarak çıkacaksın. Bana göre bir kişi ve bir birey arasındaki fark budur: Kişi, sahte bir olgudur; birey gerçektir. Kişi, kişilik, maskedir, gölgedir; birey varlıktır, gerçekliktir. Ve sadece bireyler ilişki kurabilir, sevebilir; kişiler sadece oyun oynayabilir.

29 Nisan 2013 Pazartesi

Oğuz Atay - Tutunamayanlar'dan



Çok yükseğe çıkamam; bende yükseklik korkusu var. Kimseyi yarı yolda bırakamam; bende ‘alçaklık’ korkusu var. Hayatta silgim hep kalemimden önce bitti. Çünkü kendi doğrularımı yazacağım yere, tuttum başkalarının yanlışlarını sildim. Beklenen hep geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor. Kimseye göstermem üzüntümü. Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım.

Ataol Behramoğlu - Ömrüm














Güzeller güzeli ömrüm 
Sana gitgide sevdalanıştayım
Nice emeklerle dokunmuş

Bir ince, bir nazlı nakıştayım

Küçük tasalara, tutkulara paydos

Çünkü evrenle aynı yaştayım
Başsız, sonsuz, doyumsuz 

Bir başdöndürücü akıştayım.

Ataol Behramoğlu

Baruch de Spinoza

İnsanlar, bize zarar verdikleri için değil; yaptıkları haksızlıklarla ruhumuzun ışığını söndürüp içimizdeki saldırganlığın ortaya çıkmasına sebep oldukları için tehlikeliler.

Baruch de Spinoza

Jiddu Krishnamurti - Gönlü Şen Olmak

Şöyle içten gülmek, her şeyden tat almak, yaşama sevincini tatmak, güler yüzle hiçbir korku duymadan başkalarının yüzüne, gözlerinizi kaçırmadan bakabilmek... İşte gönlü şen olmak budur.

Murathan Mungan

Yürüyüp geçeceksin, hep yürüyüp geçeceksin. Ben öyle yaptım. Hep yürüdüm. Herkesin her şeyi anlamasını bekleyemezsin. Sen yürüyüp gideceksin. Anlayan anlayacak, anlamayan anlamayacak; dünyanın hepsine yetişemezsin ki! Bilirsin ben iyi yürürüm.


20 Nisan 2013 Cumartesi

Ölüm

ölüm enteresan...ölüp gidenin arkasında kalanlardan biri olarak söylüyorum....henüz hiç ölmediğimden ölümü bırakılıp giden kadar biliyorum... ölen birini görmek o kişiyi düştüğü yerden çekip çıkarabileceğin hissini veriyor insana...tut elimi ve kurtulalım bu girdaptan der gibi...olmuyor...sonra gidiyor...sen kala kalıyorsun...ulen söyleyecek bir sürü şeyim vardı...sitem edecektim sana...sonra sevdiğimi söylecektim. kızgınlıklarım var, üzüntülerim var...soracak bir sürü sorum var...ve sen yoksun...hiç var olmamış gibisin... ellerin vardı...sesin vardı...sevdiğin şarkılar vardı....kızgınlıkların, başarıların vardı...uzun uzun anlatacak komik anıların vardı...nerelerdeler?rüzgar da dağılan bir duman gibi yoklar artık...rüzgarda dağılan bir duman gibi hiç var olmamışlar sanki...öyle değil işte...gün geliyor...otobüsteki ince dudakları olan adam sana senin çok iyi bildiğin bir şekilde gülümsüyor...ellerin geri geliyor...sesin geri geliyor...o kaybettiğin duygu geri geliyor...ve kayboluyor...kara bir duman gibi...

Mark Knopfler - Fish and the bird

Bu şarkıyı ilk olarak 2008 yılında canlı dinlemiştim. Onca şarkının içinden bu şarkı böğrümü delmişti ki sözleri tam seçememiştim bile. Bu şarkının adı ne diye sormuştum. Biri cevaplamıştı. Fish on the board anlamıştım. Hüzünlü bir durum tabe diye düşünmüştüm. :) Sonra defalarca dinledim. Uzun zamandır dinlemiyordum. Bir yerlerden geri geldi. Balık ve  kırlangıç aşık olursa durum hüzünlüymüş. Öğrendik...


When I gave my heart
To a tinker boy
He said a fish could love a swallow
And I will go with my travelling man
Wherever he goes I will follow
He will mend
Your pots and pans
Your kitchen knives he'll take and sharpen
Then I'll be gone with my travelling man
And never more your doorway darken
The fish and the bird
Who fall in love
Will find no place to build a home in
The fish and the bird who fall in love
Are bound forever to go roaming



Tom Petty and the Hearbreakers - Good Enough


(bu nasıl bir şarkı!!!!)

She was hell on her mama

Impossible to please

She wore out her daddy

Got the best of me

And there’s somethin’ about her

That only I can see

And that’s good enough

You’re barefoot in the grass

And you’re chewin’ sugarcane

You got a little buzz on

You’re kissin’ in the rain

And if a day like this

Don’t ever come again

Well that’s good enough

Good enough for me

Good enough for right now

Good enough for me

Good enough for right now

God bless this land

God bless this whiskey

I can’t trust love

It’s far too risky

If she marries into money

She’s still gonna miss me

And that’s good enough

Gonna have to be good enough

Can Yücel - Tam zamanında

Yemek de boş, içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.
Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.
Tam zamanında okşamalısın başını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.
Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.
Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.
Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon’da Hasan Ağabey’ in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.
Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.

Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.
Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.
Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.
Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.
Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.

Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.
Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.
Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.
Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.
Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.
Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.
Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI…..

Nazım Hikmet - Can Yücel

duygu asena : nazım hikmet kartpostal şairidir.
can yücel : kart sensin, postal da sana girsin.

Nazım Hikmet - Kız Çocuğu

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.

Nazım Hikmet - Mavi Gözlü Dev

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
                       bahçesinde ebruli
                                 hanımeli
                                              açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
                          hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
                         çalamazdı kapısını
                        bahçesinde ebruli
                                 hanımeli
                                            açan evin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
            yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
           bahçesinde ebruli
                     hanımeli
                               açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruli
                         hanımeli
                                   açan ev..

Nazım Hikmet - Ölçü

Sevdiğin müddetçe 
                      ve sevebildiğin kadar,
sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe
                      ve verebildiğin kadar gençsin.

Nazım Hikmet - Tahirle Zühre Meselesi

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
                                          ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
 

Nazım Hikmet - Vatan Haini

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
           hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
                            ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

Nazım Hikmet - Mavi Liman

Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın... 
 
 

Nazım Hikmet - İyimserlik

Şiirler yazarım
basılmaz
basılacaklar ama
Bir mektup beklerim müjdeli
belki de öldüğüm gün gelir
mutlaka gelir ama
Ne devlet ne para
insanın emrinde dünya
belki yüz yıl sonra
olsun
mutlaka bu böyle olacak ama

Nazım Hikmet - Herkes gibisin

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin
 
Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin
 
Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin

Nazım Hikmet - Hasret


Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!

Nazım Hikmet - Çocuklarımıza Nasihat

Hakkındır yaramazlık.
Dik duvarlara tırman
                    yüksek ağaçlara çık.
Usta bir kaplan
                        gibi kullansın elin
yerde yıldırım gibi giden bisikletini..
Ve din dersleri hocasının resmini yapan
            kurşunkaleminle yık
            Mızraklı İlmihalin
                        yeşil sarıklı iskeletini..
Sen kendi cennetini
                kara toprağın üstünde kur.
Coğrafya kitabıyla sustur,
seni «Hilkati Âdem»le aldatanı..
Sen sade toprağı tanı
                         toprağa inan.
Ayırdetme öz anandan
                            toprak ananı.
Toprağı sev
                    anan kadar...

Nazım Hikmet - Ceviz Ağacı

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Nazım Hikmet - Ben bir insan

Ben bir insan,
ben bir Türk şairi Nazım Hikmet
ben tepeden tırnağa insan
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...

Ben hem kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum,
hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler. 

Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan, hem
zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin
daha güzel günler için savaşından, hem bir tek
insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak
istiyorum, hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan
bahseden şiirler yazmak istiyorum.