Ece Temelkuran - Sen de mi?
Sen de öyle misin acaba? En tuhaf şeyleri sabahları düşünürüm ben.
Geceleri, gün ışığından sakladığımız, kılık değiştirmiş "fena fikirler"
rüyalara üşüştüğü için belki de sabahları böyle oluyor insan. Herkesin
vardır kılık değiştirmiş fena anıları.
Onları rüyalarda görmek cesaret ister. Hatırlamak daha büyük cesaret.
Anlamak ise insanın kendiyle muhabbetini artırır. O zaman zaten sen
artık "varsındır".
Biliyor musun ne düşünüyorum? Kendiyle konuşabilenler "vardır" sadece.
Hiç ses vermiyorsan kendine, "olduğunu" nereden bileceksin ki?
İnsan kendi tarafında olmalı
Kendinle konuşmak için bir dilin olmalı. Yoksa sabahları, kötü bir ses,
neler yapamadığını hatırlatarak, söylene söylene uyandırıyor insanı.
Neleri yapmayı unuttuğunu, zaten hep unuttuğunu. Kimleri araman
gerekirken aramadığını, zaten vefasız olduğunu. O gün orada şöyle
deseydin her şeyin bambaşka olacağını, ama bir türlü lafı gediğine
koyamadığını...
Yenik başlıyorsun güne anladın mı? Kendi kendine, takımdan ayrı düz
koşudasın bir bakıma. Kendi tarafında olmalı insan, kendi yanını tutmalı
bilhassa sabahları, kahvaltıdan önce. Sabahları yataktan, şöyle
söyleyeyim ben sana, insan yataktan bir takım halinde kalkmalı.
"İyi oynayan kazansın" demeli; hızlı koşan değil, güzel koşan göğüslesin ipi. Güzel koşmaya inanmalı fakat, ta derinden.
İpi göğüsleyemeyince, sonradan yani, pişman olmayacak kadar güzel şeyler
biriktirmiş olmalı koşarken. Güzel şeyler biriktirdiğini insan hep
kendiyle konuşa konuşa hatırlatabilmeli kendine.
Sana da olur mu? Sabahları en tuhaf şeyleri düşünürüm ben. Geriye kaç
sabah kaldığını mesela. Bir aceleyle yaşamak ister insan böyle olunca.
Binlerce şeye aynı anda başlamak istersin. Dev bir telaş küçültür
gövdeni. Hayatın sadece kendi zamanı içinde yaşandığını anlayana kadar
öğlen olur. Öğlen olunca zaten, dünya, güne doluşur, fena fikirlere yer
kalmaz gürültüden. Sabahları kurulan kumdan kaleler yıkılır. Ama,
biliyor musun?
Gerçekten istersen başlarsın
İnsan ancak gerçekten istediklerine başlayabilir. Sonra dönüp bakınca
anlarsın ki, başlamış olduklarını istemişsin zaten; üzülecek bir şey
yoktur. Onları istemeyi istemiyorsan o başka işte, sabahları insanın
aklına onlar da üşüşür.
İnsanlık deryasında bir damla, insanın damlasında bir insanlık deryası
olduğunu, kelimesiz, sessiz anladığından o sabahlarda, bir göğüs
genişlemesiyle anlarsın ki, sen de aslında birisin. Birilerinden birisin
sadece. Ne şefkatlidir bu, ne zalim aynı anda. Bitip gideceksin adını
anlamayacaklar bir yandan, bir yandan sen de bir çizik atıp geçmiş
olacaksın dünyadan.
Her dokunuş bir iz bırakıyorsa hakikaten sen basbayağı bir insanın ayak
izlerini bırakacaksın yeryüzünde. İnsanlık adına küçük bir adım olacak
belki, ama sen "güzel" yürümüş olacaksın.
Az gitmiş, uz gitmiş olacaksın yani, ama uzaydan bakılınca görülebilecek
o şeyler arasında olmayacak ayak izlerin. Sen de uzaydan bakma o zaman
kendine. Yakından bak, deli misin?
Kendine yakından bak
Sen de en tuhaf şeyleri sabahları mı düşünürsün? Durup dururken ilk
sevişmen gelir mi aklına ve martıların ölmek için nereye gittiği?
Türkçenin hiç de okunduğu gibi yazılmayan bir dil olduğunu keşfeder
misin mesela aniden? Çok az sözcüğün numaracı olduğunu aslında...
Sigarayı bırakman gerektiğini, bırakırsan hayatının kaçta kaçını
kaybedeceğini düşünür müsün daha yataktan kalkmadan, bırakmazsan kaçta
kaçını?
Her elbisenin bir kaderi olduğunu, elbiselerin kaderlerini
giyindiğimizi? Rüyalarda anne ve babalarımızın hep kılık değiştirdiğini?
Sonra sen de mi kalkıp işe gidersin, benim gibi?
E.Temelkuran'ın kaçırdığım bir yazısıymış. Çok güzel.. Teşekkürler...
YanıtlaSilrica ederim...birinin bunu okuduğunu bilmek çok güzelmiş...sayfamı bir tek ben farkındayım sanıyordum :)
YanıtlaSil