Ece Temelkuran - Senin gibi kuşlar...
Kişiliğimin bir bölümünü aldırayım diyorum. Ara sıra diyorum. Yatayım
bir ameliyat masasına, ayıklasınlar beni. Aceleciliğimi alsınlar mesela.
Haksızlığa dayanamayışımı birazını çıkarıp tıbbi atıklar bölümüne
göndersinler. Boşalan yerlere daha fazla ‘hayır’ diyebilmeyi koysunlar.
Hassasiyetin
en az yarısını çıkarsınlar. Onun yerine sert davranma protezi
koysunlar. “Arlı arından korkar; arsız sanır benden korkar” diyorlar.
Doğru diyorlar. Ar’ımın da birazcığını ar transplantasyonu yapıp
versinler ihtiyaç sahiplerine.
Yağ aldırır gibi nezaketi de
aldırayım; nezaket ‘liposuction’ı yaptırayım diyorum. Ferahlayayım
biraz. Söz söyleme yeteneğimin bir kısmını da çıkarıp yerine ‘laf
geçirmeyi’ koysunlar. İşini ciddiye almayı da en az dörtte üç oranında
kesip çıkarsınlar, lüzum yok artık çünkü öyle şeylere.
Suni
döllenme gibi bir yerde benim gibiler için böyle yeni kişilik
özellikleri üretip üretip yerleştirsinler içimize. Hatta organ bağışı
gibi olsun bu iş. İyi insanların iyiliklerini ölümlerinden sonra böbrek,
kalp gibi iyilik bekleyen insanlara taksınlar.
Kumru telaşı
Sonra diyorum ki boş ver. Yatma bıçak altına. Çünkü bu sabah iki kumru geliyor, kumru dilinde bir şeyler söylüyorlar pencerede.
Biraz
da çıkışır gibi sanki. “Neredeydin aylardır?” gibisine... Kuş telaşı
var bende. Manasız, insana göre değil. Adı üstünde kuşlara göre bir
telaş bu. Apar topar mutfağa koştum, paldır küldür ekmeği ufaladım.
Sanki
kuşlar kaçacak. Sanki kuşlar kaçsa ben çok fena suçlu olacağım. Sanki
kuşların açlık sorunundan sorumlu bir benim. Bir aceleyle serptim
kırıntıları pencere önüne. Kaçışırlar ya onlar tam o esnada, ben ondan
da ürküyorum. Geri gelmezler belki diye. Sonra çıktım evden.
Geri geldim. Kuş annesi miyim ben, baktım yenmiş mi tabaktakiler diye. Aaa! O da ne?
Efendi kuşlar
Kumrular
bana bir dal çiçek getirmişler. Yazı uydurması değil, hakikaten bir dal
çiçek. Ne kumrular var şu hayatta. Ne efendi kumrular, ne nazik ve
kumru gibi düşünceli...
Kumrular, bir çift kumru gibi durdular öyle
pencerede ben bu yazıyı yazarken. Kafalarını eğip eğip baktılar. “Sizi
yazıyorum” diyesim geldi. “Sizi yazıyorum ve sizin gibi kumrular
yüzünden hâlâ dünyanın döndüğünü.”
Yatma bıçak altına sen de. Git
kendine kendin gibi bir kuş bul, taze bir bahar ya da gamlı hazan. Böyle
yaşayıp gidiyoruz çünkü. Yılıyoruz ve sonra yeniden ayağa kaldırıyor
bizi bize benzeyenler. Sanki yeniden düşmeyecekmişiz gibi değil, öyle
bir söz hiç vermeden.
Ama hayat küçük bir şey zaten. Sen, ben ve
senin gibi kuşlar. O kadar. Gerisi çoğu kez gaflet ve dalalet. Sonra
işte kuşlar uçuyor, söz veriyorlar sana, senin gibi olacaklarına...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder